Çanlar Kimin İçin Çalıyor?

"İrtica" ve "yolsuzluk" ithamları, Milli Görüş geleneğini izleyen partilere ve AK Parti'ye yönelik tedip stratejisinin iki unsuru olageldi.

Devamı
Çanlar Kimin İçin Çalıyor
İslami Hareket ve quot Çölleşme quot

İslami Hareket ve "Çölleşme"

Baskı ortamının dindarlığı kolaydı. Şimdi iktidar ve imtihan, fakirlik ve zenginlik iç içe... İslami hareket kendi İslami iddialarıyla ve pratiğiyle hesaplaşacak.

Devamı

Davutoğlu, kendi siyasi potansiyelinin bilincinde. Abartılı bir özgünlük arayışı yok. Adımlarında sahicilik arayışı çok daha önde. Erdoğan'ın siyasi tarzı ile yarışan bir siyaset tarzı yaratmak gibi bir kaygı içinde değil.

Algı inşa eden keskin düşünceli gruplar, yüz yüze propaganda yöntemlerini, dedikoduyu, sosyal medyayı kullanarak, duyguları harekete geçirerek algı inşa edebilirler ve bu algı uygun zaman ve şartlarda bazı insanlar için gerçekliğin ta kendisi haline gelebilir.

17 Aralık'la başlayan sürecin kazananları Ergenekon davası sanıkları ve ulusalcı çevreler oldu. Kendi karşıtları olarak gördükleri iki gücün çatışmasını keyifle izlediler ve yeni bir pozisyon arayışına girdiler.

Erdoğan karşıtlığının cazibesinden gözü kamaşan muhalefet, AK Parti'nin Cumhuriyet modernleşmesi ile kurduğu ilişkiyi de doğru okuyamamaktadır.

Gülen Hareketi Daha da Radikalleşebilir

Duran: “Son bir seçenek de, ümmetle yüzleşip muhasebe yapmak. Devleti ele geçirme refleksinin getirdiği kirlenmeden tövbe ederek Türkiye dini hayatındaki tabii ve sivil konuma yerleşmek.”

Devamı
Gülen Hareketi Daha da Radikalleşebilir
Yeni Yıl ve Bitmeyecek quot İslamcılık quot Eleştirisi

Yeni Yıl ve Bitmeyecek "İslamcılık" Eleştirisi

Yeni yılda da Gezi olayları ya da 6-7 Ekim Kobani gösterilerine benzer "toplumsal patlamaları" bekleyenlerin hissettiği öfke ve acziyet karışımı sadece Erdoğan karşıtlığı ile açıklanamaz elbette.

Devamı

Türkiye'nin soğuk savaş döneminde stratejik aklını yönettiğini düşünenler de, soğuk savaş sonrası kendilerini ABD ve bölgesel uzantılarının Türkiye şubesi rolüne sokmaya çalışanlar da İsrail faktörünü her zaman akıllarının bir tarafında tuttular.

Ne zaman ki yolsuzluk bir siyasi aktör için "mücadele edilmesi gereken bir kötülük" olarak tanımlanırsa bu durumda siyasal bir içerik kazanır.

Bölgesel ve küresel kırılganlıkların arttığı bir dönemde Türkiye, iç politika üzerindeki vesayet girişimlerini savuşturmayı, dış politikada telafisiz bir hasar almamayı ve ekonomik büyümesini sürdürmeyi başardı

Suriye'deki insanlık dramını her platformda dile getiren Erdoğan, küresel adaletin ve barışın sağlanması için de önemli adımlar atmıştır.

Türkiye, kaosun hükmettiği, yabancı istihbarat örgütlerinin keyfince cirit attığı dönemlerde patlayan bombalarla, faili meçhul cinayetlerle, yargısız infazlarla çalkalanıp durdu.

Sosyal yardımların verilmesi, dağıtılması gerekliliği ve hak olduğu anlayışının, sosyal yardımları en sert biçimde eleştirenlerin bile kabul ettiği bir noktaya geldik.

Hızlı sosyo-ekonomik kalkınma ve yapısal dönüşüm hedeflerine kilitlenen yeni Türkiye'nin güçlü, yerli, sivil, küresel anlamda rekabetçi ve siyasi oportunizm yapmayan bir burjuvaziye şiddetle ihtiyacı olduğu ortada.

Statükocu entelektüeller bugünün Türkiye sosyo-politik gerçekliğini kendi pozisyon kayıpları üzerinden okuyorlar. Ve bu kayıpların kaynağı olarak da Erdoğan'ı görüyorlar. O nedenle ona öfke duyuyorlar.

AK Parti Hükümetine muhalefet eden kesimler uzun bir süreden beri ve şimdilerde de Türkiye'de basın özgürlüğü olmadığı tezini işliyorlar.

Cumhuriyet gazetesinin yayınlarına kabaca bakıldığında bile Fransız ihtilalinin ortaya çıkarttığı jakoben laikliğin Fransızlardan çok daha fazla Cumhuriyet tarafından benimsendiği ve 21. Yüzyılın başında Türkiye'ye bu perspektiften bir gömlek giydirilmeye çalışıldığı görülüyor.

AK Parti'nin devam eden siyasal başarısının kısa dönemli olduğunu ve inişe geçtiği görüşünü seslendiren bu argüman aslında iktidar partisinin "ülkenin sosyolojisini yönetemediğini" öne sürüyor.

Eleştiri hakkını gasp edenler öncelikle entelektüel hegemonyayı elinde bulunduranlardır. Türkiye örneğinde bunu "Cumhuriyetçi pozitivistler" ve "endişeli modernler" temsil ediyor.

Burhanettin Duran, “17-25 Aralık'ın olabildiği bir ülkede elbette demokrasi konsolide olamamıştır.” yorumunda bulundu.