Muhalefet Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Yok!

Muhalefet ilk defa halkın direkt olarak seçeceği Cumhurbaşkanlığı için neden toplumsal karizması böylesine düşük ve siyasi temsil kabiliyeti zayıf birisini aday gösterdi?

Devamı
Muhalefet Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Yok
Hangi Yıldayız

Hangi Yıldayız?

Bugün Irak ve Suriye üzerinden dönüp dolaşıp geldiğimiz yer 1918 yılından başka bir yer değil. Osmanlı nerede bıraktıysa oradayız.

Devamı

SETA analisti Taha Özhan, CHP ve MHP'nin ‘çatı aday' olarak üzerinde uzlaştığı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığını “çok ironik bir senaryo” sözleriyle değerlendirdi.

Irak'ta yaşananları ve Türkiye'nin durumunu anlamak için tarihi perspektife muhakkak ihtiyaç var. Ortadoğu'da olup da Irak'ta olmayan siyasi, sosyolojik ve ekonomik hiçbir unsur bulunmuyor.

Cumhurbaşkanının halk tarafından ve iki dönemliğine seçilecek olması, cumhurbaşkanının siyasi profilini ve siyasal sistem içindeki konumunu yükseltti.

Son dönemlerde, siyasi fırsatçılık ve hınç politikası, AK Parti karşıtı muhalefetin gramerini belirleyen başlıca iki unsura dönüşmüş durumda.

Cumhurbaşkanını Kim Seçecek?

Muhalefetin CHP'li veya MHP'li olarak bilinmeyen bir ismi aday gösterme çabası seçimlerden bir kaçma stratejisi.

Devamı
Cumhurbaşkanını Kim Seçecek
Siyaset ve Mühendislik

Siyaset ve Mühendislik

Mühendislik faaliyeti, siyaset eksikliğinin bir sonucudur. Siyaset üretemeyenler, mühendisliğe başvurur.

Devamı

Gerçeklik ve sahiciliğin sınırlarını zorlayan maksimalist talepler ve romantik temalarla bezenmiş bu temsil, ideal düzenin nasıl olması gerektiğini göstermekten daha çok, mevcut düzenin ve iktidarın doğallığını ve meşruiyetini sarsmaya yönelik bir adımdır.

2007 seçimleri, 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinden güçlenerek çıkan AK Parti, bu destek sayesinde sivil-asker ilişkilerinin mahiyetini değiştirdi ve Çözüm sürecini başlatabildi.

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, 1 Haziran'da 14 merkezde tekrarlanan seçimlerin siyasal okumayı değiştirecek bir etkiyle sonuçlanmadığını belirtti.

Kürt siyasi hareketinin normalleşme barometrelerinden birisi de artık uzun yıllardır var olan günlük gazeteleridir. Türkiye'de en fazla gadre ve zulme uğramış olan bu gelenekteki gazetelerin, yaşadıklarının yanında, bugünlerde basının %70'ini aşan tirajını ellerinde bulunduranların ‘ifade özgürlüğü' sızlanmalarını şımarıklıktan başka hiçbir şeyle telif etmek mümkün olmaz. Hal bu iken mezkur geleneğe ait gazetelerin, yaşadığı acılar ve zulümler içerisinde olgunlaşması ve normalleşmesini beklemek de hakkımız. Kürt ulusalcı medyası derin bir anakronizm içerisinde. Diyarbakır'dan ziyade Kandil okuyucusuna hitap ediyor. 1992'de hayatta kalan çalışanları ve yazarlarıyla çıkmaya gayret eden Özgür Gündem'in genel havası, içeriği ve perspektifi büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Bugün 1992'de hayal bile edilemeyen bir Türkiye var. ‘Bu Türkiye'nin elbette kat etmesi gereken daha çok yol var. Lakin 1992'nin çok uzağında olduğu da apaçık bir hakikat. Bu hakikatle yüzleşmenin aracı olmaya BDP talip olduğu oranda, kurucu siyasi bir aktöre dönüşme şansına sahip olacak. Aksi takdirde, medyaları gibi, 2014 senesinde, 1992'ye ait gazeteleri neredeyse tıpkı basım yapmaya devam edecekler.

12 Ağustos 2005 Diyarbakır konuşmasında "Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Bu sebeple 'Kürt sorunu ne olacak?' diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak, o sorun, herkesten önce benim sorunumdur" diye seslenen Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atmıştı. Retorik düzeyde bile sorunu tartışmanın, isimlendirmenin imkânsız olduğu uzun yılların ardından, ilk kez bir başbakan sorunla bu denli açık bir şekilde yüzleşiyordu.

Muhafazakar kesimin çoğunluğu, Gezi'deki Erdoğan karşıtlığını, Erdoğan'ın temsil ettiği İslami kimlik ile son 10 yılda yaşanan toplumsal dönüşümün reddiyesi olarak algıladı.

Mısır'da ortaya çıkan tablo yabancısı olduğumuz bir durum değil. Şunun şurasında yedi yıl önce benzer bir felaketin ucundan Türkiye de dönmüştü.

Türkiye'nin Avrupa ile eleştirel entegrasyonu eski ve yeni batıcıların da zayıf aktör patolojisinden kurtulmalarını gerektiriyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hem iktidar hem de muhalefet açısından bir ‘yenilenme' fırsatı olarak değerlendirebilir.

Avrupa ve Almanya'da yükseltilen Erdoğan karşıtlığının olumsuz sonuçlarından biri de Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecini tartışılır hale getirmeye başlamasıdır.

Adım atmak ya da eyleme geçmek için yeni ölümleri beklememek gerekir. Sadece madenler değil, bütün iş kollarında proaktif bir arayışla, iş koşullarını gözden geçirmek gerekir.

Ortak acı hissedebilmek ve dayanışma duygusu içerisinde olmak toplumsal varoluşun asgari şartıdır. Soma'da yaşanan facia, yediden yetmişe birçok insanı televizyon ya da sosyal medya başına kilitledi.

Türkiye daha güçlü bir ülke olsaydı, kimse bu tür çalışmaların iç siyaset açısından önemli sonuçlar doğurabilecek birtakım gelişmelerin işareti olduğu “beklentisi” ya da “endişesine” kapılmazdı.