The German Marshall Fund (GMF) tarafından yayınlanan “Atlantik Ötesi Eğilimler” adlı araştırma, Türkiye’nin ABD’ye soğuduğunu, buna karşın İran’a yakınlaştığını gösteriyor. Türkiye dahil 12 Avrupa ülkesi ve ABD’yi kapsayan araştırmada “Türkiye Batı’ya sırtını mı dönüyor?” altbaşlığıyla aktarılan verilere göre Türklerin büyük çoğunluğu ABD ve Avrupa’ya mesafeli duruyor.
Devamı
2007 yılı Türkiye için zor geçecek. Siyaset arenasında son dört yılın biriken hesaplaşmaları bu sene içerisinde farklı ‘mevziler’ üzerinden yürütülecek. AKP iktidarı, hükümete geldiği ilk iki yıl boyunca, ekonomik alanda küresel likiditenin sağladığı rahatlama, siyasal boyutta ise Irak işgaline ortak olmamanın sağladığı imkanları bu yıl içerisinde bulamayacak. Nerdeyse tamamen ‘rölantide’ geçen 2006 senesinin ardından, tehir edilmiş birçok sorun ve dosya ülke gündemini işgal edecektir. İşte bu müşkilatlı tablo içerisinde, Türkiye’nin en can alıcı sorunlarının başında, son 5 yılın oldukça avantajlı küresel şartlarına rağmen, ekonomik yönsüzlüğü aşacak adımların atılamamış olması gelmektedir
Devamı
13-14 OCAK’TA Ankara’da yapılan “Türkiye Barışını Arıyor” başlıklı konferansta Kürt sorununda gelinen nokta ve barışın tesisi için muhtemel çıkış yolları tartışıldı. Konferansın düzenleyicileri, “her türlü şiddet ve ayrımcılığı reddeden; çözümü Türkiye’nin iç dinamiklerinde arayan; yaşananların, herkesin ortak acısı olduğu gerçeğinden hareket eden ve sosyal barışı, sosyal adaletten ayrı düşünmeyen herkese sesleniyoruz” diyerek toplumsal barış ve adalete inanan herkese çağrıda bulundu
29 EKİM’DE kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin güneş burcu ‘akrep’miş; hiç düşünmemiştim, yeni öğrendim. Akrebin sokmak dışındaki olumsuz özelliklerinden biri, hatalarıyla yüzleşememesidir. Cumhuriyet’in kendi tarihiyle ilgili olarak, özellikle de gayrı Türk vatandaşlarının başına gelenler söz konusu olduğunda kendisiyle yüzleşmekte zorlandığı kesin. Yüzleşmek bir yana, imparatorluktan ulus-devlete miras kalan ve homojen bir Türk ulusunun başarıyla yontulması önünde hep engel olarak görülegelen Kürtler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler’le olan sorunlarımız en azından üslup düzeyinde sürdürülüyor.
Demirel: “Kargadan, bülbül olmaz”. “Özal’ı, Çankaya’dan alırım aşağı. Bu, boynumun borcu olsun”. Erbakan: “Özal, milleti kurbanlık koyun gibi çengele astı” İnönü: “Özal, ülkeyi dinamitliyor”. “Her türlü yola başvururuz!” Deniz Baykal: “Özal sivil diktatör”. “İçimize sindiremeyiz”. “Özal’ı onursuzca indiririz” Hürriyet (31 Ekim): “Hacı Turgut Özal, bugün Cumhurbaşkanı seçiliyor”. “Çankaya tartışmalarına bilim adamları katıldı. Hukukçular tereddütlü”.Yukarıdaki sözler 1989’un son baharındaki Özal’ın cumhurbaşkanlığı tartışmalarından. Bugün de neredeyse bütün pozisyonlar aynı.
Bir Eurovizyon yarışmasını daha kaybettiğimiz şu günlerde dikkatler yeniden 22 Temmuz'a giden sürece yoğunlaşmış durumda. Tatile çıkan ve çıkmayan insanlar olarak "Yaz ortasında seçim mi olur?" muhabbetini sıklıkla duyacağız. Sezer'in Anayasa değişiklikleri paketini veto etmesi de gündemimizi işgal edecek. Nerede olursak olalım 22 Temmuz seçimlerinin ne getirip ne götüreceğini hep beraber göreceğiz. 27 Nisan muhtırasıyla başlayan süreç Türk siyasi hayatında yeni bir milattan çok önemli bir aşamayı temsil ediyor.
CHP'nin seçim yenilgisini açıklamak için ileri sürdüğü gerekçeler, tam da mevcut kadrolarından beklenen türden. Oktay Ekşi'ye bile "Bunlar bizi enayi mi sanıyor?" dedirten bu evlere şenlik "izahlar", CHP için seçim sonrası ikinci bir yenilgidir.
Devamı
30 NİSAN’DA AK Parti, kapatma davasına karşı “cevap” olarak tanımladığı savunmasını verdi. Dava açıldıktan sonra bütün dikkatlerin üzerinde olduğu AK Parti, ilk hafta yaptığı çıkışları saymazsak, bekleme süreci içerisine girmişti.
Devamı
AK PARTİ’YE kapatma davası açılmasının üzerinden tam bir buçuk ay geçti. Başbakan’ın bazı çıkışlarını saymazsak, parti için elle tutulur bir yol haritası hâlâ ufukta görünmüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti üst yönetiminin ilk dönem iktidarları süresince iletişim kurmakta en fazla zorlandığı kitle Alevi toplumuydu.
22 Temmuz'da yapılacak genel seçimlere ilişkin gelişmeler kuşkusuz yakından takip ediliyor. Artık küreselleşen, iletişim ve medya araçlarının küçük bir köye çevirdiği dünyamızda bırakın ülke sınırları içinde ne olup bittiğini, binlerce kilometre uzaklıktaki ülke ve toplumlarda olan bitenleri de hemen öğreniyoruz. Ancak yaklaşan seçimler söz konusu olduğunda genelde seçim kampanyalarına özelde de parti mitinglere katılımın pek canlı olmadığını görüyoruz. Cumhuriyet mitingleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri, 27 Nisan muhtırası ve Anayasa Mahkemesi kararı gölgesinde alınan erken seçim kararı sonrasında hızlı bir şekilde başlayan milletvekili aday adaylıkları, adayların kesinleşmesi ve seçim kampanyalarının başlaması süreçleri büyük bir heyecan uyandırmamış gibi görünüyor. Bu durumu sosyolojik olarak nasıl okuyabiliriz
Sosyal ve demokrat sözcükleri ayrı ayrı düşünüldüğünde, üzerinde geniş kitlelerin ittifak edebileceği bir sevimliliğe sahip görünüyor. Sosyal demokrat tamlamasında da belli bir sıcaklık olmasına rağmen, “müttefik kitle” biraz daralıyor. Tamlamayı, Türkiye'deki temsilcisi CHP özeline indirgeyerek kullandığımızda ise geniş kitle-lerde soru işaretleri beliriyor. Üstelik merkez sağda kendisini konumlandıran AK Parti'nin bile zaman zaman “herkesten daha sosyal-demokrat” olduğunu dile getirmesi sosyal ve demokrat kavramlarının yeniden sorgulanmasını gerektirebilir. Zira söylem düzeyinde ve hatta uygulamada AK Parti'nin CHP'den daha demokrat olduğu rahatlıkla söylenebilir; sosyallik mevzuunda ise Baykal'ın partisinin Kasımpaşalı Erdoğan'ınkinden ileride olduğunu iddia etmek zor. Bunun açıklığa kavuşması için en azından uygulamayı görmek zorunda olmamız bile, Sosyalist Enternasyonal'den dışlanan Baykal için yenilgi sayılmalı.
İngiltere'de on yıllık başbakanlık görevini bırakan Tony Blair'in öncülüğünü yaptığı "Üçüncü Yol" hareketi, geleneksel sağ-sol ayrımlarını aşmayı hedefliyordu. Avrupa sağının muhafazakâr ve geleneksel değerleri benimseyen; fakat ekonomik alanda bireyci ve sermaye yanlısı tavrına karşı Avrupa solunun gelenek karşıtı; fakat sosyal adaletçi ve müdahaleci politikaları arasında sıkışıp kalan Avrupa siyasetini bu darboğazdan kurtaracak bir açılımdı Üçüncü Yol.
Ortodoks iktisadî teorinin kendisini ahlaktan ayıralı hayli zaman oldu. İktisat ve ahlaktan bahsettiğimizde akla üç şey gelir. Pozitif iktisat, normatif iktisat ayrımı; akılcılık ve son olarak da iktisatta ahlakın yeri. Bu temel tartışmaları irdelemek için zaruri olan sualler ise; “İktisat ve ahlak (normatif yargılar) ne ölçüde birbirinden ayrılır?” ve “ahlakın bu ilişkideki yeri nedir?”.
SETA PANEL Oturum Başkanı: İbrahim Kalın SETA Konuşmacılar: Levent Köker Gazi Üniversitesi Uluslararası İlşkiler Bölümü Murat Yetkin Radikal Gazetesi İhsan Dağı ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Tarih: 9 Nisan 2008 Çarşamba Saat: 17.00 Yer: SETA, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya İTÜ Konuşmacılar: Prof. Dr. Haluk Günuğur Başkent Üniversitesi Prof. Dr. İhsan Dağı ODTÜ Tarih: 31 Ekim 2006 Salı Saat: 16.30 – 18.30 Yer: SETA, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: Taha Özhan SETA Konuşmacılar: Baskın Oran Uluslararası İlişkiler Profesörü ve Agos ve Radikal İki Yazarı Fahrettin Altun İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Koordinatörü ve Anlayış Dergisi Yayın Yönetmeni Yasin Aktay Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Tarih: 12 Mart 2009 Perşembe Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara
AK Parti karşıtı blokta yer alan siyasal partiler, ‘Hayır’ın AK Parti’ye karşı çıkmak anlamına geldiğini düşünerek referandumda ‘Hayır’ diyecekler.
MHP, referandumda hayır bloğunda yer alarak CHP’ye yakın reflekslere sahip olan batı seçmeninin tutumunu merkeze almıştır.
Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Türkiye’deki stratejik araştırma merkezlerinin dış politİka ve güvenlik kültürünün belirlenmesindeki rolleri