Biden’ın İsrail’e Desteği Koşulsuz mu Koşullu mu?

Başkan Biden’ın bugün gerçekleşecek İsrail ziyaretinde bir yandan ‘koşulsuz’ desteğini yinelemesi bir yandan da Gazze operasyonuna üstü örtülü koşullar getirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Dışişleri Bakanı Blinken’ın bölgede devam ettirdiği mekik diplomasisinde öne çıkan açıklamalar bölge ülkelerinin İsrail’in saldırılarından ne kadar rahatsız olduğunu gösterdi. Biden’ın da Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Filistin lideri Abbas’la görüşecek olması sadece İsrail’le gerçekten kayıtsız şartsız destek vermekten kaçındığını ve bölgesel dengeleri gözettiğini gösteriyor. Biden’ın başlangıçtaki İsrail’e koşulsuz destek açıklamasına rağmen bölgesel çatışmaya dönüşmemesi koşulunu öne sürdüğü söylenebilir.

Devamı
Biden ın İsrail e Desteği Koşulsuz mu Koşullu mu
Biden ın İsrail Ziyaretinin Anlattıkları

Biden’ın İsrail Ziyaretinin Anlattıkları

Başkan Biden'ın İsrail ziyareti, Batı dışı dünyada Gazze'deki ağır bombardıman ve ablukanın kayıtsız şartsız desteklenmesi olarak değerlendirildi. El Ehli Baptist Hastanesi'nde 500'ü aşkın Filistinlinin öldürülmesini "diğer takıma" (Hamas) yıkan Biden ne somut delil paylaştı ne de olayın soruşturulması için uluslararası bir komite kurulmasından bahsetti. "Kendini savunma hakkı" argümanıyla Batı başkentlerinin İsrail'e verdiği açık çeki, İsrail ordusu öylesine acımasızca ve hukuk dışı yöntemlerle sürdürüyor ki, Arap ve Müslüman dünyasında Gazze'de işlenen katliamın artık "etnik temizlik, tehcir ve soykırım" seviyesine ulaştığı algısı pekişti. Biden'ın yanısıra Almanya Şansölyesi Scholz ve İngiltere Başbakanı Sunak'ın İsrail ziyaretlerinden de Gazze ablukasına destekten başka bir şey çıkmadı. Halbuki hastanenin bombalanması tüm dünyada insanlığın vicdanını derinden yaraladı. Birçok ülkedeki kitlesel gösterilerin anlamı Gazze'deki katliamın büyük bir öfkeyi tetiklediğidir. BM Güvenlik Konseyi'ndeki ateşkes önerisini ABD'nin veto etmesi Washington'un sadece her koşulda İsrail'i desteklediği anlamına gelmedi. Ayrıca, Tel Aviv'in Gazze'yi Filistinsizleştirme ve imha operasyonunun Washington tarafından onaylandığı şeklinde anlaşıldı.

Devamı

Dini inançların kimliğin değerli bir parçası olması sebebiyle kimi zaman devletlerin politikalarına etki etmesine tanıklık ediyoruz. Ancak yayılmacı, işgalci ve savaş odaklı söylemlerin ve ideolojilerin devletlerin temel belirleyici tercihi olması durumunda işte o tehlikeli teo-politik durumuna geliniyor. 7 Ekim Hamas saldırısını savunma hakkı diyerek destekleyen Batı ülkeleri bilerek ya da bilmeyerek Netanyahu hükümetinin "aşırı dinci, Siyonist ve kıyametçi" söylemini cesaretlendiriyor. "Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" diyen Netanyahu, kendisini zaten Yahudi devleti olarak tanımlayan İsrail'i daha ileri bir yayılmacı ideolojik söyleme taşıyor. Gazze'yi imha politikasını Tevrat'taki "büyük İsrail devleti" ve "vaat edilmiş topraklar" teolojisi ile irtibatlandırıyor. Bush'un Irak işgalini "haçlı savaşı" olarak nitelediği, Trump'ın Evanjelik söylemlerde bulunduğu, Biden'ın "Siyonistim" dediği ve Blinken'ın "Yahudi olarak" İsrail'i desteklediğini söylediği bir arada düşünülürse bu teolojik radikal söylemlerin insalık için ne kadar tehlikeli bir zemin oluşturduğu daha iyi anlaşılır. İşte bu tehlikeyi gören Erdoğan, Papa Fransuva ile İsrail-Filistin çatışmasını durdurmak için görüşüyor ve Batı dünyasını hilal-haç (kavgası) anlayışını terk edin diyerek uyarıyor.

Biden yönetimi krizin başından beri İsrail’in koşulsuz yanında duran tavrını özünde değiştirmedi. Bununla birlikte uluslararası kamuoyu, bölge ülkeleri ve kendi partisiyle Amerikan kamuoyundan gelen ağır eleştiriler karşısında özellikle son iki haftada insani dramdan daha fazla bahsetmeye başladı. Uluslararası arenada giderek yalnızlaşan Washington, İsrail’in sonuna kadar yanında olduğu mesajını tekrarlarken sivillerin korunması ve insani yardım girişinin sağlanması gerektiği gibi şerhler düşmeye başladı. İsrail’in Gazze’ye geniş çaplı bir işgal hazırlığında olduğu ama Washington’un esirlerin ve sivillerin güvenliğini gözetecek daha dar kapsamlı bir operasyonu salık verdiği gibi haberler de dikkat çekti. Yönetimin kamuoyu baskısını hafifletmeye yönelik söylem değişikliğine gitmesi ne kadar köşeye sıkıştığının farkına varmaya başladığını gösteriyor.

Biden yönetimi Kongre’den İsrail, Ukrayna ve Tayvan için 100 milyar dolarlık ek bütçe istedi. Kongre’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi Başkanlığı’na yeni seçilen Cumhuriyetçi Mike Johnson, 14 milyar dolarlık İsrail yardımının ayrı bir paket olarak gündeme almayı planlıyor. Johnson, bu miktarın Amerikan Vergi İdaresi’nin bütçesinden kesilerek verilmesini talep ederek, Cumhuriyetçilerin bu konudaki gündemlerine hizmet etmeye çalışıyor. Johnson, sözcü seçilmesi sonrasında İsrail’e güçlü destek vermek istiyor ve bunu sürekli referans verdiği Evanjelist Hristiyan muhafazakârlığının bir gereği olarak açıklıyor. İsrail’e yardımın kaderi Amerikan çıkarının ne olduğundan çok İncil’in emrettiklerini önceleyen bir lidere bağlı durumda.

Biden yönetimi İsrail konusunda iyice köşeye sıkışmış durumda. Gazze’de 4 bini çocuk olmak üzere 10 binden fazla sivil hayatını kaybetti ve İsrail’in sivil ayırt etmeyen saldırıları devam ediyor. Bu durumun İsrail’in istediği üzere terörle mücadele olarak savunulacak bir tarafı kalmadığı için Biden yönetimi sivillerin korunmasına daha fazla vurgu yapmaya başladı. Ancak retorik değişikliğinin işe yaramayacağı belli zira Biden Netanyahu’yla samimi poz vermekle kalmamış, yönetim yetkilileri İsrail’e herhangi bir kırmızı çizgi çekmeyeceklerini söylemişlerdi. Netanyahu da son iki haftadır Washington’dan gelen sivillerin korunmasına özen gösterilmesi yönündeki uyarıları dinlemeyeceğini gösterdi. Biden hem ulusal hem de uluslararası tepkiler karşısında çaresizlik görüntüsünden kurtulmak için adeta Netanyahu’nun merhametine kalmış durumda. 7 Ekim saldırısının hemen sonrasında ciddi bir Amerikan başkanı tavrı koymak yerine İsrail yanlısı lobinin etkisiyle hareket eden bir senatör refleksi veren Biden, Netanyahu’yu sıkı kucaklayarak kontrol edebileceği hesabında yanılmış görünüyor.

Türkiye'nin Muharip Uçak İhtiyacı: Eurofighter’ların Geleceği

Gazze konusu patlak verdiğinde ABD’nin uçak gemilerini Doğu Akdeniz’e sevk etmesi de dikkate alınırsa Türk Hava Kuvvetlerinin caydırıcı ve göreve hazır bir yapıda olması artık acil bir ihtiyaç

Devamı
Türkiye'nin Muharip Uçak İhtiyacı Eurofighter ların Geleceği
Ankara Blinken a Ne Mesaj Verecek

Ankara Blinken’a Ne Mesaj Verecek?

SETA Akademi Direktörü Ferhat Pirinççi, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Birinci Sayfa programında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ankara’ya yapacağı ziyaret ve bu ziyaretin gündeminde yer alması muhtemel gündem maddeleri üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Devamı

Ortadoğu yeni yıla suikastlar ve terör saldırıları ile girdi. Salı günü Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı El Aruri Beyrut'ta öldürülürken çarşamba günü İran'ın Kirman şehrinde DEAŞ'ın üstlendiği iki bombalı saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar gözleri İsrail'e çevirirken İran ve Hizbullah "intikam ve ağır bedel ödetme" sözü verdi.

SETA Dış Politika Araştırmacısı Bilgehan Öztürk, TV Net ekranlarında yayınlanan Gün Ortası programında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ortadoğu turunun amaçları ve neticeleri üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Çatışmalarda insani değerlerin görmezden gelindiği ve çıkarların evrensel normlara tercih edildiği bir saldırganlığa "sabırlı" diplomasi ile yanıt verilebileceği görülüyor

Bu hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Blinken 7 Ekim sonrası beşinci kez Ortadoğu turuna çıkıyor.

Netanyahu'nun operasyona devam kararıyla bir yandan Divan’ın temennisi çiğnendi, diğer taraftan yargılama sürecine yönelik İsrail'in hanesine bir çentik daha atıldı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de uygulamaya koyduğu soykırım devam ederken, ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın "bölge turları" ve onunla birlikte Katar ve Mısır gibi bölgesel aktörlerin ateşkes girişimleri de devam ediyor. Blinken bir taraftan İsrail tarafındaki nispeten "makul" aktörlerle görüşmeye çalışarak Netanyahu ve aşırı sağcı müttefiklerini dengelemeye çalışıyor, diğer taraftan da Mısır ve Katar'dan Hamas'ı ikna etmelerini istiyor. Ancak hem Blinken'ın beyhude çabalarında hem de ateşkes girişimlerinin başarısızlığında sorun aynı yerde düğümleniyor: İsrail'in uzlaşmazlığı.

Ortadoğu'daki çatışma ve krizler sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel siyasetin dinamiklerini de etkilemektedir. Bu anlamda İsrail'in yalnızca Filistin ölçeğinde bir güvenlik problemi olmadığı, aynı zamanda küresel siyasetin istikrarına ve evrensel barışa da doğrudan tehdit olduğu ifade edilebilir. Nitekim İsrail uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler kararları gibi üzerinde uzlaşıya varılmış, uluslararası barışın tesisini hedefleyen her türlü sürece karşı çıkıp aykırı bir aktör olmaya devam ediyor. Bu kapsamda Gazze'deki sivilleri, özellikle kadın ve çocukları kasten hedef alan İsrail, apaçık bir soykırım işliyor.

6 Şubat depremlerinin üstünden iki hafta geçmesine rağmen Hatay’da 6,4 ve 5,8 büyüklüğünde iki depremin yaşanması bu mücadelenin ne kadar uzun soluklu olacağını tekrar hatırlattı. Yıkımın devasa boyutuna karşın ülkemizin mücadele azmi azımsanmayacak derecede yüksek. Arama ve kurtarma çabalarından enkaz kaldırma aşamasına geçildiği şu günlerde bölgenin yeniden inşası için planlar hazırlanıyor. Bu planların bir an önce hayata geçirilmesi için son derece güçlü bir siyasi irade olduğu da aşikâr. Yaraların sarılması ve yeniden inşa süreçlerinin uzun zaman alacağı göz önünde bulundurulduğunda hem ulusal düzeyde kenetlenme hem de uluslararası desteğin sürmesi önem kazanıyor.

İki büyük deprem diplomasiyi de hareketlendirdi. 88 ülke doğrudan yardım yaparken 11 302 yabancı personel arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde yer aldı. Bu yardımlar için ilgili ülkelere ve uluslararası topluma müteşekkiriz

ABD'nin sabık Başkanı Donald Trump, iktidara geldiğinde Obama'nın İran siyasetini tamamen terk etmiş ve nükleer anlaşmadan çekilmişti. Trump, kendi döneminde inşa ettiği İran siyasetini "maksimum baskı" olarak kavramsallaştırmıştı. Buna göre İran'ın yaptırımlarla terbiye edilmesi, Tahran'ın geleneksel rakipleri olan Körfez Arap monarşilerinin güçlendirilerek İran'ın çevrelenmesi, İran içinde ve dışındaki muhtelif operasyonlarla da Tahran yönetiminin zayıflatılması hedefleniyordu.

Pompeo’nun yayınladığı hatırat, Trump dönemi icraatlarını savunmanın yanı sıra Amerikan siyasetinde adet olduğu üzere başkanlık seçimleri öncesinde tartışmaları şekillendirmek ve belki de başkan adayı olmak amacına matuf görünüyor.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Washington ziyaretinin önemi ve arka planı nedir? Ankara ve Washington’ın Ukrayna politikaları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? ABD, Türkiye’ye F-16 satacak mı? Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine bakışı nasıl? Washington, Ankara’nın Suriye rejimiyle temas kurmasına nasıl bakıyor?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD temasları kapsamında Türk dış politikası üzerine değerlendirmede bulunmak üzere Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfının Washington DC şubesinin düzenlediği etkinliğe katıldı.