ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump sosyal medya hesabından Kanada’yı ABD’nin eyaleti olarak gördüğünü belirten çıkışının ardından, Grönland ve Panama Kanalı’na dair ifadeleri dış politikada nasıl bir yol izleyeceğine dair tartışmaları başlattı. Doç. Dr. Kılıç Buğra Kanat ile konuştuk.
Devamı
Seçilmiş Başkan Trump’ın Kanada, Panama ve Grönland ile ilgili sözleri, ilk başkanlık döneminde olduğu gibi daha zayıf gördüğü müttefiklerine baskı yaparak ticari ve siyasi tavizler almaya çalışacağını gösteriyor.
Devamı
Seçilmiş Başkan Trump’ın Suriye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin sözleri, ikinci başkanlık döneminde izleyeceği politikayı anlamamız için tam bir netlik sağlamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin net kazanan olduğunu ifade eden Trump, sahadaki Amerikan askerlerinin çekilip çekilmeyeceğiyle ilgili açık bir pozisyon almaktan kaçındı.
Donald Trump'ın uzun zamandır iç ve küresel endişelerle beklenen ABD başkanlık seçimlerinde ezici zafer elde ederek yeniden başkan seçilmesi, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımı, Rusya-Ukrayna Savaşı, İran'a baskı ve Suriye iç savaşı gibi pek çok dosya için gözleri Washington'a çevirdi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 96. sayısı raflarda yerini aldı.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından Ankara'da düzenlenen "ABD Seçimleri Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri" panelinde, ABD'deki seçim süreci ve sonuçlarının Türk-Amerikan ilişkilerine etkileri masaya yatırıldı.
Trump’ın kabine atamaları, özellikle Orta Doğu ve büyük güç rekabetlerinde ABD’nin nasıl bir yol izleyeceğini anlamak için önemli ipuçları sunuyor. Bu anlamda, Trump’ın kabinesindeki isimlerin Amerikan dış politikası açısından ne anlama geldiği, bölgesel ve küresel dinamikleri nasıl etkileyeceği ve Trump’ın ikinci başkanlığı döneminde ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik benimseyeceği stratejik yönelimler merak konusu haline gelmiştir.
Devamı
ABD Seçimleri Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri
Devamı
Trump yönetimi altında asıl önemli olan ABD'nin ne yapacağı değil, dünyanın geri kalanının buna nasıl karşılık vereceğidir. Bu da tek tek profillere odaklanmak yerine dış politikanın yapısal unsurlarını analiz etmeyi ve dış politikanın karşılıklı etkileşim yoluyla yapıldığını göz önünde bulundurmayı zorunlu kılıyor.
Bu analiz Trump ve Harris’in üç önemli dış politika konusu olan Çin, Ukrayna ve İsrail meselelerindeki pozisyonlarını ele alıyor.
ABD seçmeni 5 Kasım tarihinde yeni başkanını seçerek sadece ülkelerinin kaderini belirlemeyecek, aynı zamanda dünya politikasını da şekillendirecek Amerikan dış politikasının da nasıl olacağına karar verecek. Yeni seçilecek başkanının işinin İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en fazla sayıda çatışma yaşayan dünyamızda çok da kolay olmayacağını söylemek gerek. Bu gerçeklikten yola çıkarak pek çok ABD'li uzman nasıl bir Amerikan dış politikası olmalı ve ABD'nin ulusal güvenlik meseleleri neler olmalı sorularına cevap arıyor.
Başkan Biden’ın siyasi kariyerinin son BM konuşması, Amerikan diplomasisinin belki de en etkisiz dönemine denk geliyor. 7 Ekim’den beri İsrail’in ‘uluslararası toplum’ nezdinde Amerikan diplomatik güvenilirliğini yerle bir etmesini seyreden Biden yönetimi, BM reformu ihtiyacını dillendirse de bunu gerçek bir yeni uluslararası düzen ihtiyacına binaen değil de sistemden şikâyet eden ülkelerin baskısını hafifletmek için kabullenmiş görünüyor. Yıllardır konuşulan BM reformu ihtiyacını dillendirmeye sadece Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında başlayan Biden yönetimi, uluslararası sistemin yapısal reformu adına herhangi bir müzakere süreci başlatmadı. Enerjisini uluslararası sistemin İsrail’e baskı kurmasını engellemeye harcayan Biden, Ukrayna’ya destek, çatışma bölgelerinde insani yardım ihtiyacı, iklim değişikliği ve yapay zekâ gibi bildik temaların ötesine geçmeyecek.