28 Şubat sürecinde bile muvafık rol üstlenen Gülen Cemaati'nin bu son tutumu ne ifade etmektedir? Laik Kemalist rejime okunmayan kahhariyenin İslamcı olduğu söylenen Erdoğan iktidarına okunmasının anlamı nedir?
Devamı
Bugün Türkiye siyasetinin en büyük mücadelesi, 1990'ları yaşayanlarla 2010'ları yaşayanlar arasında. Sadece farklı gelecek tasavvurları değil, farklı iktidar algıları da çatışma halinde.
Devamı
Bu yapı ortaya çıkarılıp etkisiz hale getirilmeden demokratik siyaset güvence altında olmayacaktır.
Gündemdeki tartışmalar arasında üzerinde en çok durulması gereken hususlardan birisi, neden eskiden, mesela 12 Eylül'de ya da 28 Şubat'ta değil de şimdi? ya da neden başka otoritelere değil de bu otoriteye? sorusu.
28 Şubat 1997'de gerçekleşen post-modern darbenin devlet ve toplum üzerinde yol açtığı tahribat ve hâlâ giderilmemiş mağduriyetler SETA'da tartışıldı.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun Kasım 2012'de yayınladığı rapor ve ele aldığı konular 13 Aralık 2012 tarihinde SETA'da tartışıldı.
Türkiye'de MİT Krizi'yle tartışmaların odağı olan Fidan'ın bu kez uluslararası kamuoyunun gündemine gelmesi, birçok tartışma ve yorumu da beraberinde getirdi. Bu tartışmalar bağlamında SETA araştırmacılarının yaptığı analizleri bir arada sunuyoruz.
Devamı
Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan kendi işlerini yaparken kendilerine dayatılan parantezleri aştıkları için hedef seçiliyor. Bu sebepten yapılan operasyonlar Türkiye kamuoyu nezdinde ters tepiyor.
Devamı
Yeni Asya Gazetesinden H. Hüseyin Kemal'e demokrasi, liberalizm ve alternatif modernite inşası konularında değerlendirmelerde bulunan SETA Araştırma Asistanı Ömer Aslan, İslâm dünyasında hayat bulabilecek ve kendimize has bir çoğulculuk anlayışıyla kurulabilecek bir alternatif modernite inşasının, eğer bir gün gerçekleşecekse, olağanüstü zor ve zaman alacak bir mevzu olduğunu söyleyebiliriz. dedi.
SETA Başkanı Taha Özhan, Mısır'da darbenin görünen sahnesinin çöktüğünü, görünmeyen aktörlerin ise krizde olduğunu söyledi. Mısır'daki son gelişmeleri Sabah Gazetesinden Dilek Güngör için değerlerinden SETA Başkanı Taha Özhan, "Ordu darbeyi siyasal sürece dönüştüremez" yorumunda bulundu.
Çok fazla Kızıl Orkestra veya Ajan Sorge gibi espiyonaj filmleri izlediğimizden midir yoksa Türkiye dış politikasına henüz değer biçemediğimizden midir bilinmez; hep tarih akıyordur, Türk de bakıyordur.
Mısır'daki darbe bir sivil düzensizlik anında ordunun meşru hükümeti korumaması yoluyla gerçekleştirilmiş bir darbedir. 3 Temmuz darbesi, bizdeki 28 Şubat darbe süreci gibi bir veto darbesi'dir.
Türkiye ekonomisinde son 11 yılda gerçekleştirilen iyileştirmeler ekonomideki dengesizliklerden rant sağlayan bazı kesimlerin çıkarlarına ters düşmüştür.
28 Mayıs'ta Taksim Gezi Parkı'nda belli hassasiyetlerle sempati uyandırarak başlayan barışçıl eylemler, polisin orantısız ve yanlış müdahalesi sonrasında radikal sol grupların militanlığı ve ulusalcılarca asıl sahiplerinden çalındı, Taksim Platformu'nun talepleri listesiyle de sivil vesayet gösterisine dönüştü. Demokrasiler açısından son derece sağlıklı ve meşruluğu su götürmez başlangıç, gelişen momentumdan kargaşa çıkarmak suretiyle Başbakan'ı ve AK Parti'yi zayıflatma, uzak ihtimal de olsa düşürme hareketi devşirmeye çalışanlarca gölgelendi. Barışçıl olmaktan uzaklaşıp vandalizme dönüşen olaylarda, biri polis komiseri ikisi eylemci olmak üzere üç vatandaş hayatını kaybetti, içlerinde ağır yaralılar da olmak üzere onlarca polisle birlikte çok sayıda vatandaş yaralandı, kamu mallarına zarar verildi.
Taksim Gezi Parkı olayları bağlamında demokratik bir talebin nasıl ve hangi koşullar içinde karşı şiddet' üreten bir ortama dönüştüğünü doğru okumak gerekiyor.
28 Şubat davası kapsamında hazırlanan iddianameye değinen SETA Vakfı Başkanı Taha Özhan, 28 Şubat'la esaslı bir hesaplaşma yaşanabilmesi için kurumların ellerindeki belgeleri mahkemeyle paylaşmaları gerektiğini belirtti.
28 Şubat soruşturmasının, bir döneme gerçek anlamıyla ışık tutması ve darbeyle yüzleşme misyonunu karşılaması için, bugüne kadar anlaşılmaz bir tedirginlikle uzak durulan sivil dinamiklere de uzanması gerekmektedir.
Arjantin'in başkenti Buones Aires'te 1994 yılında gerçekleşen ve İran'ın sorumlu tutulduğu AMIA saldırısı' soruşturmasının yeniden gündeme gelmesi, Latin Amerika-İran ekseninde şekillenen yeni ittifaklara ışık tutması açısından oldukça önem taşıyor.
İçinden geçmekte olduğumuz çözüm süreci, "Türkiye tekrar eski Türkiye'ye dönmesin" çabasının bir meyvesi. Çözüm sürecine artık bir trajik hal alan söylem ve tavırlarla direnenlerde aslında eski Türkiye'nin konforlu siyasi dünyasını özlüyorlar. Eski Türkiye'de siyaset, askeri-yargı vesayet düzeninin müsaade ettiği kimliksiz alanda, üç beş anlamsız tartışma ile senelerin geçirilebildiği yerdi. Kurumsal vesayet sisteminin gerilediği yeni Türkiye'de ise kurucu aktör olmayı göze alamayan bir siyasetin kendi gettosu dışında var olma şansı her geçen gün daralıyor. Buna en açık delil son üç genel seçimde ortaya çıkan tablodur. Bugünlerde eski Türkiye denilince yaşadıklarımız hemen aklımıza gelmeyebilir. Hızlı bir hafıza tazelemesi yapmak gerekirse sadece son otuz yılda yaşadıklarımızı hatırlamamız bile nasıl bir felaketten bugünlere geldiğimizi görmemiz için yeterlidir. Darbe sonrası dayatılan anayasanın kalitesi paralelinde mahkûm olduğumuz Türkiye'de, son otuz yılda onbinlerce kişi Kürt meselesi ve terörden dolayı hayatını kaybetti.