28 Åžubat, ruhunu primitif batılılaÅŸma sürecinden, adaletini tek parti döneminden, vesayetini 27 Mayıs'tan, zulmünü ise 12 Eylül'den alan kendi kendine kolonyalizm sürecidir.
Devamı
MİT görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldığı 7 Şubat’la başlayan yeni süreci doğru okumak için, SETA araştırmacılarının yayımladığı analizleri bir arada sunuyoruz.
Devamı
1960, 1980, 28 Åžubat darbeleri; 2004-2006 darbe planları, 27 Nisan 2007 darbe giriÅŸimi ve 14 Mart 2008 AK Parti'ye kapatma davası nasıl sivil iradeye karşı farklı düzeylerde darbe vurmayı amaçlıyorsa 7 Åžubat da yeni Türkiye'ye karşı bir sabotaj giriÅŸimidir.
Dünya post-seküler bir siyasal-toplumsal yapıya evrilirken Türkiye'de laikliÄŸi bir hukuki ilke ve düzenleme olarak deÄŸil de bir ideoloji ve hayat biçimi olarak yorumlayanlar içine düÅŸtükleri fasit daireden çıkamıyor.
Gazze ambargosunun ve mücavir karasuları bölgesinde müdahalelerin meÅŸru olduÄŸunun raporda kabul edilmesi Ä°srail için ana hedefti.
Biraz vicdan ve haysiyet sahibi her insan, darbecilerden 12 Eylül'de yaptıklarından ötürü azıcık olsun utanmalarını, pişman olduklarını, yaptıklarını bugün için tasvip etmediklerini söylemelerini bekliyor.
Türkiye,uzun süredir, yeni bir gelecek inÅŸa etmek yerine, içinde bulunduÄŸu hayati bir krizi aÅŸmak için seçimlere gidiyor.
Devamı
Erbakan'ın Türkiye siyasal sistemi içindeki yeri, ÅŸahsını aÅŸan bir bakışla Erbakan mirasına odaklanmayı gerektiriyor.
Devamı
Türk siyasal hayatını derinden etkileyen liderlerden biri olan Necmettin Erbakan, 85 yaşında hayatını kaybetti.
Asker-siyaset iliÅŸkileri Türk siyasal hayatının her evresinde temel tartışma konularından biri olmuÅŸtur.
28 Åžubat'ın hayal ettiÄŸi otoriter bir ülke yaratmayı baÅŸaran Zeynel Abidin bizim ulusalcıların en büyük kahramanı olmalıydı.
Hürriyet gazetesinin 1966’dan beri mensubu, 1974’ten beri de baÅŸyazarı olan Oktay EkÅŸi, 28 Ekim 2010 tarihli köÅŸe yazısından dolayı istifa etti.
Referandum sonucuyla ilgili deÄŸerlendirmelerde daha çok MHP'nin baÅŸarısız olduÄŸu tezi öne çıkarılsa da, Baykal sonrası dönemde oluÅŸturulan iyimser hava düÅŸünüldüÄŸünde, CHP de baÅŸarısızlar listesinde yer almaktadır. HAYIR cephesinin liderliÄŸini üstlenen CHP, arkasına aldığı AK Parti karşıtı koalisyonla beraber, referandumda AK Parti'nin yenilgiye uÄŸratılacağına o kadar inanmıştı ki, çıkan sonuç MHP'den öte CHP'yi hayal kırıklığına uÄŸrattı. Referandum, CHP açısından KılıçdaroÄŸlu'nun liderlik potansiyelini ölçme denemesiydi ve görülen o ki, KılıçdaroÄŸlu bu testten baÅŸarılı bir sonuç alamadı. KılıçdaroÄŸlu, CHP'ye oy verenlerin daha coÅŸkulu oy vermelerini saÄŸlamanın yanında, yeni arayışlara girmiÅŸ Alevileri CHP'ye geri çekti ve son dönemde aldığı darbelerle gardı düÅŸmüÅŸ imtiyazlı kesimlerde yeni bir umut yarattı. Buna karşın, muhtemel bir CHP iktidarından kaygı duyan kesimleri birleÅŸtirerek, uzun süredir ertelenen milliyetçi-ülkücü- ulusalcı ayrışmasını tetikleyip, güçlü müttefiki MHP'yi zayıflattı. KılıçdaroÄŸlu bu referandum sonucuyla AK Parti'nin 2011 seçimlerindeki muhtemel galibiyetini tahkim etti. Kısacası KılıçdaroÄŸlu, getirdiÄŸi kadar götürdü, eklediÄŸi kadar çıkardı. KılıçdaroÄŸlu'nun kendisinden beklenen yüksek baÅŸarıyı gösterememesinin birçok toplumsal ve siyasal nedeni var. Ancak toplumsal algıdaki CHP imgesini deÄŸiÅŸtirememesi KılıçdaroÄŸlu hanesine yazılan en büyük eksi puan oldu. Bu çerçevede, KılıçdaroÄŸlu'nun referandumdan çıkaracağı birinci ders, CHP'nin "rejim muhafızı parti" algısını deÄŸiÅŸtirmeden kitlelere açılmasının mümkün olamayacağıdır.
“Söz”ün deÄŸeri sahibine göre ölçülür; yani sözün kendisi kadar onu “kimin” söylediÄŸi ve “nasıl” söylediÄŸi de önemli. Dolayısıyla doÄŸru bir sözü doÄŸru bir ÅŸekilde ortaya koyabilmek sahici bir meziyet. Bunun aksine yanlış bir sözü doÄŸruymuÅŸ gibi aktarmak ya da doÄŸru bir sözü yanlış bir biçimde iletmek ise vahim sonuçlar doÄŸuruyor. Türk medyasının en temel sorunlarından biriyle tam da bu noktada yüzleÅŸiyoruz: Medyamızda sözün özüne, yani “ne” söylendiÄŸine, tarafsız bir biçimde bakmadan ve de sözün doÄŸruluÄŸunu yeterince araÅŸtırmadan haberler üretilebiliyor.
Siyasi partilerin AK Parti’yi kuÅŸatmak üzere bir araya gelmiÅŸ olmaları ve bürokrasinin perdenin önünden çekilmesi, rekabetin demokratikleÅŸtiÄŸi anlamına gelmiyor.
Ä°srail'in Gazze'ye yönelik insani yardım taşıyan gemilere yönelik sert askeri müdahalesinin yarattığı tartışmalar dinmeden, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Ä°ran'a yönelik yaptırımların oylanması gündeme geldi. Ä°srail'in uyardım gemilerine sert müdahalesi karşısında sert bir cevap veren Türkiye, BMGK'de yapılan oylamada Brezilya ile birlikte yaptırımlara "hayır" oyu verdi. BaÅŸka türlüsünü beklemek de imkansızdı. Nitekim iki ülke 17 Mayıs'ta Ä°ran'ı ikna ederek "uranyum takas anlaÅŸması" imzalamıştı. Bütün bu geliÅŸmeler bir kez daha ÅŸu soruyu gündeme getirdi; "Türkiye eksen mi deÄŸiÅŸtiriyor, yüzünü DoÄŸu'ya mı dönüyor?" Tüm bu soruları, Türkiye'nın dış politikasını yakından izleyen SETA Vakfı'nın Genel Koordinatörü Taha Özhan'a sorduk. Özhan yaÅŸananları, "Türkiye 'Ankara merkez'li politikanın meyvelerini topluyor" diye özetledi.
SETA PANEL Oturum BaÅŸkanı: Hüseyin Yayman, Gazi Üniversitesi ÖÄŸretim Üyesi KonuÅŸmacılar: Ahmet Özcan, AraÅŸtırmacı, Yazar Murat Yılmaz, Siyaset Bilimci Hatem Ete, SETA Siyaset AraÅŸtırmaları Koordinatörü Tarih: 27 Mayıs 2010 PerÅŸembe Saat: 16.30 – 18.30 Yer: SETA, Ankara
SoÄŸuk SavaÅŸ yılları kanat ülkeleri için oldukça trajik sonuçlar doÄŸurmuÅŸtur. Bu ülkelerden Türkiye, Batı blokunun 'sıradan bir kanat ülkesi' olarak on yıllarını harcadı. 1970'de 1.5 milyar dolar olan ticaret hacmi, 1980'de 10,5 milyarı ancak bulacaktı. SoÄŸuk Savaşın bittiÄŸi ilan edilirken toplam ticaret hacmimiz sadece 25 Milyar dolardı. Bu tabloya biraz dikkatlice bakan her vicdan sahibi, Türkiye'nin sıradan bir kanat ülkesi olmasının bedelini rahatlıkla görebilir.
28 Åžubat'ın kalıntısı katsayı uygulaması, eÄŸitim sistemine demokratik aktörlerin müdahil olmasıyla çözüleceÄŸe benziyor. Tabii yargıçlar müsaade ederse… Türkiye’de eÄŸitim sistemi kurmak, eskiden beri askerlerin icra ettiÄŸi bir vazife olarak anlaşılıyordu. Anayasa’dan, Milli EÄŸitim Temel Kanunu ile YükseköÄŸretim Kanunu’na kadar eÄŸitim sisteminin kurucu yapıtaÅŸları hep demokrasinin sekteye uÄŸradığı dönemlerin ardından belirlenmiÅŸti. 28 Åžubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınan ve demokrasiye “rot balans” ayarı olarak sunulan kararların çoÄŸu da eÄŸitime iliÅŸkindi. Kararların en fazla öne çıkanı, imam hatip liselerinin orta kısımlarını kapatan ve 8 yıllık kesintisiz eÄŸitimi öngören karardı. Eski bir Milli EÄŸitim Bakanı’nın tespitiyle söyleyecek olursak, siviller milli eÄŸitim sistemini belirlemeyi bir tabu olarak görmüÅŸ ve askerlerin kurduÄŸu sistemin dışına çıkmamaya özen göstermiÅŸlerdi. Pekâlâ, eÄŸitim sistemini hep askerler mi yapar?
SETA KONFERANS KonuÅŸmacı: Dr. Hasan Yavuz BaÅŸbakan Danışmanı / Marc Bloch Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih: 14 Mayıs 2007 Pazartesi Saat: 15.00 Yer: SETA, Ankara