SETA > Yorum |
Nixon'ın Kemikleri Sızlıyor mu

Nixon'ın Kemikleri Sızlıyor mu?

Batı, işleri kızıştırsın veya kızıştırmasın; Rusya'nın, işbirlikleriyle ayağa kalkmaya çalışacağı ortada. Bu senaryoda Çin baş aktör olacak ancak eklemek gerekir ki; karşılıklı tüm samimi pozlara rağmen hassasiyetler de yok değil.

1972 Şubat’ında ABD Başkanı Nixon, 20 yılı aşkın karşılıklı kinin ardından Çin’i ziyaret ettiğinde, televizyonlardan 7 gün 7 gece düğün misali yayın yapılmış. “Dünyayı değiştiren hafta” olarak adlandırılan bu 7 günde ABD, Çin ile yakınlaşarak SSCB’ye karşı yeni bir kart açmış ve bir ABD-Çin-Sovyet üçgeni ortaya çıkmıştı.

Çin’in, ABD’ye kayan bu yönelimi, son yarım yüzyılın en önemli jeopolitik hamlelerinden sayılıyor. Nixon’ın SSCB’yi izole eden efsane başarısı, bugün ise farklı bir şekle evirilmekle meşgul.

Nitekim Kremlin’i o günlerde kalbinden vuran işbirliğinde, ABD Başkanı’nın bilinçli veya bilinçsiz sarf ettiği bir söz, artık vuku bulmuş durumda:

“Çin Seddi gibi muhteşem bir geçmişi olan bu milletin, büyük de bir geleceği olmalı”

İşte o günden bugüne kendine büyük bir gelecek inşa etmeyi başaran Çin, artık küresel bir güç olarak üçgendeki açıların değişmesine neden oluyor. Asya devi son gelişmeler dâhilinde, ABD’nin kurduğu oyunun iplerini kendi eline almaya çalışıyor.

RUSYA EKONOMİSİ DÜŞERKEN

Rusya ekonomisinin hali malum... Ukrayna ile gelen Batı yaptırımlarına petrol fiyatlarının sert düşüşü de eklenince, hem durgunluk hem de karamsarlık giderek artmakta. Aslında petrolün düşmesi ve toparlanamaması da, bir nevi dolaylı bir Batı yaptırımı... Rusya bu ekonomik zulümlerle dize getirebilir mi? Dünya gözünü dikmiş, izliyor.

Enerji üzerine kurulu ekonomik yapısıyla Rusya, böyle bir dönemde elbette ciddi bir dezavantaj yaşıyor. 2014 yılında yerinde sayan ekonomi, 2015’te de daralma bekliyor. Putin’in ise, elini kolunu bağlayıp oturacak hali yok. Bu minvalde daha önce, Rusya’nın Türkiye’ye yakınlaşmasını incelerken Çin ile sıkı bir işbirliğine gittiğine de değinmiştim. Çin-Rus ilişkisi, ekonomik ve stratejik manada çok ciddi dinamikler barındırıyor. Bu nedenle, yeni bir küresel eksen şekillenmesinin sinyallerini veren bu hareketin incelenmesi oldukça önemli...

MENFAAT İLİŞKİLERİ

Çin ve Rusya son zamanlarda hiç olmadığı kadar yakın. Avrupa sorununa bağlı olarak enerjisini Çin’e kanalize etmek, Putin’in bu ilişkideki öncelikleri arasında. Bu kapsamda iki ülkenin 30 yıllık bir doğalgaz anlaşmasına imza atması ilk adım oldu. Enerjinin yanı sıra, mal ticaretinin de ivme kazanması ve 2020 itibariyle ikiye katlanması planlanıyor. Buna paralel bir şekilde Rusya’nın, Çin firmalarına yatırım için kapılarını açması da muhtemel.

Çin’i işbirliğine götüren asıl noktanın ise, Obama imzası taşıyan “Asia Pivot” isimli strateji olduğu söylenebilir. Büyüyen Çin tehdidine karşı “Asya’yı yeniden dengeleme” amacı taşıyan bu yaklaşım, ABD’nin bir Asya NATO’su kuracağı cinsinden bir fikirle, Çin’de bir çevrelenme korkusu yaratıyor.

ABD’YE TEPKİ

Bu konuya paralel girişimlerden biri, Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) çalışmaları oldu. Ortaklığın içinde yer almayacağı farzıyla hareket edildiğinde, Çin’in TPP’ye vermek istediği cevaplardan birinin Yeni İpek Yolu projesi olduğunu, burada ise Rusya’nın desteğinin çok makbule geçeceğini ifade edebiliriz. Bu yüzden de Pekin’in geçenlerde, İpek Yolu ile Avrasya Ekonomik Birliği’nin çatışmayacağını dillendirerek Rusya’ya pozitif mesaj yollaması sürpriz olmadı.

Öte yandan, tüm bu ekonomik saiklerin yanı sıra, işin bir de askeri boyutu var. Çin, bölgedeki mevcut ve muhtemel oluşumlara karşı savunma anlamında da alarma geçmiş durumda. Dolayısıyla ortaklık, özellikle Rusya’nın sahip olduğu askeri teknoloji göz önüne alındığında, Çin’e bir başka motivasyon daha sağlamış oluyor.

Tüm bu parçalar birleştiğinde ise, iki ülkenin yakınlaşmasının, ABD’ye karşı tepkisel bir oluşum olduğu açıkça görülüyor.

ÇİN’DEN AÇIK ÇEK

Batı’ya ilişkin kaygıların Çin-Rus bağını canlı tutacağı, yapılan son açıklamalardan da anlaşılıyor. Geçtiğimiz günlerde Çin Dışişleri Bakanı’nın, “talep geldiği takdirde dost Rusya’yı finansal olarak destekleyeceklerini” söylemesi anlamlıydı. Durumun büyük projeleri etkilemeyeceğini de belirten Bakan, böylece kararlılıklarını dünyaya bir kez daha duyurmuş oldu.

Çin’den böylesine bir destek vaadi, zor günler bekleyen Rusya’yı bir nebze rahatlatıyor. Öte yandan, Batı yaptırımlarının ne kadar ileri gidebileceği ise, bu noktada bir başka soru. Oysa daha ileriye gitmek, sistemik bir risk doğurabilir. Bunu hisseden bazı Avrupa ülkelerinden aykırı sesler yükselmeye başladı bile. Fransa ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu kanat, Rusya’yı çökertmenin kendilerine dönecek risklerine işaret ediyor.

ÜÇGEN DEĞİŞİYOR

Batı, işleri kızıştırsın veya kızıştırmasın; Rusya’nın, işbirlikleriyle ayağa kalkmaya çalışacağı ortada. Bu senaryoda Çin baş aktör olacak ancak eklemek gerekir ki; karşılıklı tüm samimi pozlara rağmen hassasiyetler de yok değil. Rusya, bölgedeki hayalini Çin’e kaptırmamanın, Çin ise hem Rusya’yı irrite etmemenin hem de ABD ile itidalli gitmenin yolunu arayacak. Bu nedenle, iki tarafın da dozu iyi ayarlaması gerek.

Günün sonunda ortaya çıkan tabloda ise, Rusya’yı iten ABD, Çin’i de ürküterek iki tarafla arasını açmış durumda. Bunun sonucu olarak da, Çin-Rusya açısı daralarak iki ülkeyi yakınlaştırıyor. Haliyle, bir zamanlar ABD’nin hâkim güç sıfatıyla çizdiği üçgen artık bambaşka bir şekil alıyor.

Kurduğu oyunun Çin’in eline geçmesi, Nixon’ın kemiklerini sızlatacak cinsten. Bundan sonra oyundan kimin karlı çıkacağını ise, Obama’nın Asyalı dostlarıyla kurmaya çalıştığı “yeni üçgenin başarısı” belirleyecek.

[Yenişafak, 30 Aralık 2014]