Ayasofya'nın ibadete açılması ne bu muhteşem eserin dünya mirasındaki yerini zedeler ne de Müslüman olmayanların ziyaretini engeller. Ayasofya'nın yaşayan bir cami olması Türk milletinin iradesinin tecellisidir.
DevamıTürkiye'de kamuoyunun son günlerde en çok üzerinde durduğu konulardan biri "Z kuşağı" meselesidir. Ancak konuyla ilgili yazılıp çizilenlere bakıldığında, gençlerden değil de alelade bir ürün ya da maddeden bahsediliyormuş gibi bir yaklaşımın hakim olduğu dikkat çekmektedir. Konuya ilişkin bu tür "aşırı" genellemeci yaklaşımlar ve "Bunlar…" ile başlayan cümlelerin birbiri ardına gençliğin üzerine boca edilmesi meselenin odağının kaybolmasına ve yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır.
DevamıAyasofya'nın camiye rücu ettirilmesi elbette Türkiye'nin bağımsızlığının ve egemenlik haklarının sembolü niteliğindedir. Ayasofya'nın cami olarak yeniden açılmasına gösterilecek saygı aynı zamanda Türkiye'nin istiklaline gösterilecek bir saygıdır.
Bugüne kadar kilise, camii ve müze olmak üzere üç farklı statüde gördüğümüz Ayasofya hangi tarihi süreçlerden geçmiştir? Ayasofya’nın müze yapılma kararı hukuka uygun muydu? Vakıflar hukuku göz önüne alındığında Ayasofya hangi statüde olmalıdır? Uluslararası hukuk Türkiye’nin Ayasofya’ya ilişkin düzenleme yapma yetkisini sınırlıyor mu? Danıştay’ın iptal kararı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından alınan ve Resmi Gazete’de yayımlanan Ayasofya’nın ibadete açılması kararı ne ifade ediyor?
Twitter hala Türkiye ile işbirliği yapmıyor. ABD, Fransa, Çin, İngiltere, Almanya ve diğer bazı devletler bu Twitter'dan hesap sorabiliyor ama iş bize gelince nedense özgürlük meselesi haline dönüşüyor.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 'Avrupalı devletler, kanaat önderleri ve karar alıcılar İslam'ı bir güvenlik tehdidi, Müslümanları da potansiyel suçlu olarak görmekten vazgeçmelidir' dedi.
Herhangi birisine küfür etmenin yanlış olduğunda aklı başında olan herkes hemfikir. Hele ki bir hanıma kocasının yapıp ettiklerinden dolayı cinsiyetçi küfür etmeyi kimse kabullenemez.
DevamıABD'de yaşanan ayrımcılık meselesi tarihsel bir realite ve kökleri sistemin kuruluşuna kadar uzanıyor. Trump'ın ayrımcı yaklaşımı seçildiği 2016 Kasım seçimlerinden bu yana devam ediyor. Amerikan medyası ise kurumsallaşmış bir yapıya sahip ve kökleri 300-400 yıl öncesine uzanıyor.
Devamı19. yüzyılda 750 bin Amerikalının ölümüyle sonlanan iç savaşı kölelik karşıtları kazansa da ırkçılık ortadan kaldırılamadı. 1960'lardaki sivil haklar mücadelesi kurumsal ayrımcılığı federal suç haline getirse de ırkçılık fiilen devam etti. Derinleşen gelir dağılımı sorunları yetmezmiş gibi polis şiddeti de sık sık siyahlar için gündelik hayatı çekilmez kıldı.
Malcolm X’in 58 yıl önce söylediği bu sözler bugün de geçerliliğini koruyor. Beyaz çoğunluğun siyahi toplumun tecrübesini anlamayı reddettiğini, özneliğini kabul etmediğini, şikayetlerini görmezden ve feryadını duymazlıktan geldiğini görüyoruz.
Kimse eşkıyalığı, vandallığı, hırsızlığı, yakıp yıkmayı, kundakçılığı, tacizi, küfrü, hakareti, cinayeti, saldırganlığı yağmacılığı, kaosu, vahşeti hatırlamak istemez. Gelecek nesillere kalacak olan kaldırım taşlarını sökmek değil taş üstüne taş koymaktır. Hayırla yad edilecek olan yıkanlar değil yapanlardır. Dükkanları yağmalayanlar değil alın teri ile üretenler hatırlanır. Tarihin seyrini eşkıyalar değil gecesini gündüzüne katıp çalışanlar değiştirir.
Kanadalı Astrofizikçi Hubert Reeves, “Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz” der. Koronavirüs sonrası oluşacak yeni düzende kendisini güçlü şekilde konumlandırmak isteyecek devletlerin üretim süreçlerine ağırlık vereceği, tüketim alışkanlıklarının bireyselleşeceği, toplu taşıma kullanım oranlarında yaşanacak düşüş gibi senaryolar göz önüne alındığında insan-doğa dengesinin tekrar gözden geçirilmesi elzemdir.