NATO, bölgesel savunmacı karakterinden uluslararası krizlerle mücadele edebilecek bir hüviyete ve karaktere bürünmeye başlıyor..
DevamıMadrid zirvesinde yaşananlar, NATO'nun yeni stratejik konseptinin içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'nin ittifak için ne kadar kritik bir üye olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
DevamıTürkiye'nin milli güvenliğine ilişkin endişe ve beklentileri arasında; müttefik ve aday ülkelerin uyguladığı açık ya da örtülü silah ihracatı ambargoları, terör şüphelilerinin iade edilmemesi, FETÖ ve PKK/YPG'ye lojistik ve silah desteği sunulması gibi son derece yakıcı hususlar bulunuyor.
Teröristlerin iadesine ve silah ambargolarının kaldırılmasına ek olarak, YPG ve FETÖ'nün üçlü mutabakat metninde olması Türkiye açısından büyük bir kazanım olmuştur.
Yeni belgede güvenlik ortamı ve NATO’nun temel misyonları nasıl tanımlanmıştır? Rusya nasıl konumlandırılmıştır? Çin nasıl tanımlanmıştır? Terörle mücadele nasıl ele alınmıştır? AB-NATO ilişkisi nasıl ele alınmıştır?
Türkiye, Finlandiya ve İsveç'in üyeliklerine terör örgütleri ile ilgili 'güvenlik endişelerinin karşılanmadığı' gerekçesiyle itiraz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Madrid'e giderken henüz bu iki ülke yapılan tüm görüşmelere rağmen Türkiye'nin beklediği somut güvenlik kararlarını (teröristlerin iadesi ve ambargoların kaldırılması gibi) almamıştı.
Ankara, bölgede güvenlik ve istikrar sağlayan bir denge unsuru olmayı arzu ediyor.
DevamıBir durum tespiti yapmayı ve gelecek projeksiyonu ortaya koymayı amaçlayan kitap, aynı zamanda ÖAŞ’lerin merkezinde olduğu çatışmaların oluşturduğu yeni bölgesel güç dengelerine dair ipuçları da sunmaktadır.
DevamıMadrid Zirvesi'nde NATO üyelerinin ittifak içi dayanışma için rasyonel kararlar alması gerekiyor.
Küresel savunma sanayiinin mevcut durumunu ve sektörün aktörleri olan ABD, Rusya, Çin, Güney Kore ve İsrail’in savunma sanayilerini inceleyen rapor Türk savunma sanayiinin geçmişten günümüze kadar geçirdiği süreçleri ve Türk savunma sanayii modelini irdeleyerek karşılaştırma imkanı sunmaktadır.
Türkiye'nin bu gerginliği yönetirken 1990'ların psikolojik atmosferine kapılmaması ise hayati derecede önemli. Bölgesel aktörlük ve güç statüsü anlamında 1990'ların çok ilerisinde olan bir Türkiye'nin, Yunanistan ayrıntısının-arızasının ötesinde bir dış politika ufkuyla meselelere yaklaşması uluslararası sistemin kapsamlı bir dönüşümle karşı karşıya olduğu bir dönemde bir zorunluluktur.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin kendisine özgü niteliği bir yana, devletler arasında sıklıkla çeşitli anlaşmalar imzalanır ve ittifaklar kurulur ancak bu anlaşmaların veya ittifakların etkisi, kağıt üstünde kalmayıp, pratiğe döküldüğü zaman anlamlı olur. Bu açıdan Şuşa Beyannamesi'nin bir senelik muhasebesinin yapılması, mevcut durum ve gelecek hakkında bize önemli ipuçları verecektir.